Dar yollara, uçurum başlarına sürüklediğin her adımı geri çevirdim. “Burası son,” dediğin
köşelerden, kendime yeni yollar açtım. Kara kışlarına direndim, en sert ayazlarında bile
soğuk içime işlemedi. Ciğerlerime dolan dumanı ellerimle savuşturdum, gözlerime çöken
karanlıkta kendi ışığımı buldum. Bana attığın taşlardan kale yaptım. Bataklıklarına saplanmadım, ellerimle tutundum toprağa. Köprülerini yıktın, ama nehirleri yüzerek geçtim.
Yanımda getirdiğim tek şey, içimdeki sönmeyen o küçücük kıvılcımdı. “Dayanamaz,”
dediğin yükleri omuzladım. Ne nefesimi kestiler ne yolumu böldüler. Göğsüme saplanan
onca söz, onca yara, hepsi benimdir; ama hiçbirine yenik düşmedim. Beni içine çekmek
isteyen o karanlık, içimde taşıdığım ışığı gölgeleyemedi. Beni durdurmak için kurduğun
her tuzağın başında kendimden yeni bir ben yarattım. Üzerimden geçtiğin her duvar, kazıdığım bir geçit oldu. Görmediğin her yol, bir çıkış oldu; terk ettiğin her iz, benim yönüm
oldu.
Geriye dönüp bakarken, artık hiçbir engel ya da tehdit beni korkutmadı. Gökyüzündeki
en parlak yıldızı kayması için beklemedim. Seni görmek için denizlere düşmedim. Gözlerimde büyütülen her görüntü, kaybolan hayallerin yerine yenisini koydu. Sabahları
uyanırken, eski seslerin yankısını duymadım, kulağımda sadece rüzgarın fısıldadığı yeni
melodiler vardı. Yıkılmadım, karanlıkta kaybolmadım. Bulutlar arasında kaybolan yönlerimi, kendi haritamla çizdim. Soluduğum her havada, yaşanmışlıkların gölgesini hissetmedim. Kimseyi beklemedim, kimseyi aramadım, çünkü fark ettim: Tüm yollar bana ait
değil, ama her an kendi yolumu yaratabilirim. Duvarlar öylesine yükseldi ki, onları aşmak
için kendimi hiç düşünmedim. Ve ben, hala bir yolculuk içindeydim, çünkü bir bitişin ne
olduğunu öğrenmedim.