Sen oradaydın—ama hiç orada olmadın,
Bir bakış uzak, ama bin yıl gibi derin…
Gözlerin sanki başka bir dünyanın eşiği,
Ben ise o dünyaya sadece uzaktan bakan
Bir yabancıydım,
Dilini bilmediğim bir ülkenin
Sonsuz suskunluğunda kaybolan bir yolcu
gibi.
Adını her söylediğimde
Bir rüzgâr esiyor içimde—
Ne serinletiyor beni, ne de kavuruyor;
Sadece geçiyor…
Tıpkı senin gibi,
Hayatımın kıyısından usulca geçen
Ama asla durmayan bir mevsim gibi.
Ellerim sana uzandı nice kez,
Ama her dokunuşum
Havaya yazılmış bir şiir gibi silindi,
Ve ben her seferinde
Yokluğunun ağırlığıyla biraz daha eğildim.
Senin olmadığın bir hayatta
Var olmaya çalışmak—
İşte bu, aşkın en ağır halidir belki.
Sen başka bir yıldıza aittin,
Ben geceyi izleyen bir gözlemciydim sadece.
Senin ışığın beni aydınlatırdı,
Ama hiç ısıtmazdı.
Ve ben bu soğuk ışığın altında
Bir ömrü bekleyerek çürüttüm,
Senin bir kez olsun dönüp bakmanı umut
ederek…
ATİLLA ÇETİNTÜRK
Ama bakmadın.
Bakmadın çünkü
Ben senin hikâyende sadece fon müziğiydim—
Hiçbir zaman başrol olmadım.
Aşk dedikleri şey,
İki kalbin birleşmesi değildir her zaman…
Bazen bir kalp
Bir diğerine çarpmadan
Parçalanabilir de…
Ve işte ben,
Senin kalbine hiç dokunmadan
Bin parçaya ayrıldım.
Ben seni sevmedim aslında;
Ben, seni severken kendimi kaybetmeyi sevdim.
Sana ulaşamamayı sevdim,
Çünkü ulaşsaydım,
Büyüsü bozulurdu belki…
Belki de aşk,
Sonsuza dek eksik kalan bir cümle olmalıydı.
Ve sen,
Hiç tamamlamadığın o cümlenin
En güzel kelimesi oldun.
Şimdi uzaklardasın,
Belki de yakın—ama ben sana hâlâ uzak…
Çünkü aşk bazen
Mesafede değil,
Gönülde ölçülür.
Ve senin kalbin,
Benim adımı hiç taşımadı.
Ey ulaşılamaz olan,
Seninle aynı gökyüzüne bakmak bile
Bir mucizeydi bana…
Ama sen o gökyüzünde bir buluttun,
Ben ise sadece bir damla
Senin ardında yavaşça yok olan…
Bir bakış uzak, ama bin yıl gibi derin…
Gözlerin sanki başka bir dünyanın eşiği,
Ben ise o dünyaya sadece uzaktan bakan
Bir yabancıydım,
Dilini bilmediğim bir ülkenin
Sonsuz suskunluğunda kaybolan bir yolcu
gibi.
Adını her söylediğimde
Bir rüzgâr esiyor içimde—
Ne serinletiyor beni, ne de kavuruyor;
Sadece geçiyor…
Tıpkı senin gibi,
Hayatımın kıyısından usulca geçen
Ama asla durmayan bir mevsim gibi.
Ellerim sana uzandı nice kez,
Ama her dokunuşum
Havaya yazılmış bir şiir gibi silindi,
Ve ben her seferinde
Yokluğunun ağırlığıyla biraz daha eğildim.
Senin olmadığın bir hayatta
Var olmaya çalışmak—
İşte bu, aşkın en ağır halidir belki.
Sen başka bir yıldıza aittin,
Ben geceyi izleyen bir gözlemciydim sadece.
Senin ışığın beni aydınlatırdı,
Ama hiç ısıtmazdı.
Ve ben bu soğuk ışığın altında
Bir ömrü bekleyerek çürüttüm,
Senin bir kez olsun dönüp bakmanı umut
ederek…
ATİLLA ÇETİNTÜRK
Ama bakmadın.
Bakmadın çünkü
Ben senin hikâyende sadece fon müziğiydim—
Hiçbir zaman başrol olmadım.
Aşk dedikleri şey,
İki kalbin birleşmesi değildir her zaman…
Bazen bir kalp
Bir diğerine çarpmadan
Parçalanabilir de…
Ve işte ben,
Senin kalbine hiç dokunmadan
Bin parçaya ayrıldım.
Ben seni sevmedim aslında;
Ben, seni severken kendimi kaybetmeyi sevdim.
Sana ulaşamamayı sevdim,
Çünkü ulaşsaydım,
Büyüsü bozulurdu belki…
Belki de aşk,
Sonsuza dek eksik kalan bir cümle olmalıydı.
Ve sen,
Hiç tamamlamadığın o cümlenin
En güzel kelimesi oldun.
Şimdi uzaklardasın,
Belki de yakın—ama ben sana hâlâ uzak…
Çünkü aşk bazen
Mesafede değil,
Gönülde ölçülür.
Ve senin kalbin,
Benim adımı hiç taşımadı.
Ey ulaşılamaz olan,
Seninle aynı gökyüzüne bakmak bile
Bir mucizeydi bana…
Ama sen o gökyüzünde bir buluttun,
Ben ise sadece bir damla
Senin ardında yavaşça yok olan…