Gecenin bi vakti Tahir’in inleme sesiyle açtım çapaklanmış iri mavi gözlerimi. Adamcağız
yine ne acılar çekiyor kim bilir? Hemen hemen her gece böyledir zavallıcık. Pas tutmuş
karyolasına kondurulmuş eski süngerine geçirdiği, renginde hayır kalmayan kenarı yırtık
nevresimi üzerine uzattığı bacağını nasırlı eliyle ovuşturarak oy anam oyy diye inliyordu mahzun mahzun. Yarım bacağının acısından çok toyluk zamanında mezara koyduğu
anasına yanık sesinden ağıt yakmak yerine oflamayı yeğliyordu. Bi vakit doğrulup uyandığımı belli etmek geçtiyse de içimden koca adamı o hâlde gördüğümü gizlemek için kıpırdamadan olduğum vaziyette kalmaya devam ettim. Kimsenin ona üzülmesini, acımasını,
veyahut merhamet duyup teselli vermesini istemezdi. Öyle de gururundan bi parça savurmayan bi heriftir Tahir. Biraz bahsetmek isterim yıllardır oda ortağımdan. Kader ortağı
mı desem bilemedim. Gençlik çağlarımız, hayatlarımız benzemese de sonumuz birbirinin
aynısı. (Bu oda ve yan yana iki karyola.) Kader bizi burada ortak etmedi mi? Gençlikten
dem vurdum madem o hâlde bildiğim kadarıyla anlatayım ortak Tahir’imin gençliğinden
bi iki satır.
Zamanında bi çift bacağa sahip olmanın verdiği güç kuvvetle böbürlene böbürlene cirit
atarmış mahallesinin dar sokaklarında. Hangi mahalle olduğu hatırımda kalmadı şimdi.
Fabrika bacalarından çıkan zehirli havada boğulmuş bir mahalle. Her sabah seyyar satıcıların istilasına uğrayan semtlerin aksine buralara pek uğramazmış satıcı, çakıcı, boyacı,
hamalı. Neye lazım olur; ekmek yapmak için unu borç harçla alan garibanların meskeninde ticaret erbabı? Onlar da bilir ki buradakilerin sadakaya, hayır hasenat için ceplerden
çıkacak 2-3 kuruşa ihtiyacı vardır. Böylesi gariban bi mahallenin kütüğünü de 5 kuruşa
15 saat karın tokluğuna çalışan insanlar oluşturur. Karın tokluğu dediysem de yarı aç yarı
tok. Babadan atadan kalma derme çatma gecekonduya sahip olanın zengin sayıldığı, çöp
kokusundan insanın burun direklerini kıran fukara bir havası varmış bu unutulmuş, köyden beter şehir mahallesinin.
Diğer gariban evlerin yanında, yeni boyanmış beton duvarı ve mermer basamaklarıyla
dikkat çeken adeta “ ben bu mahalleye yanlışlıkla sarhoş müteahhit tarafından dikildim”
diye bağıran iki katlı, çift balkonlu, camları yeni macunlanmış, parlaklığı ve ihtişamıyla
sokağa göz kırpan perdeleriyle köşe başında sağlam bir kaya gibi gururla dururmuş. Beli
bükük dökük gecekonduların arasında tıpkı bi asker gibi dimdik ve heybetli...
Sabah saatlerinde evin duvarlar gibi yeni boyanmış parlak siyah demir kapısı açılır kapıdan çıkan toy Tahir’in suratına gün ışığı çarparmış. Gözlerini alan ışığa elini alnına götürerek şöyle bi sokağa göz attıktan sonra iki merdiven basamağı tek adımla geçip kendini kaldırıma attıktan sonra beyaz ütülü gömleğini İspanyol paça pantolonunun arasına iyice
sıkıştığından emin olmak için şöyle bi elini kemerinde tur attırdıktan sonra cebinden
çıkardığı paketinden bi dalı ağzına iliştirip tüttüre tüttüre yürümeye başlarmış.
Nereye gittiğine yolda karar verdikten sonra gideceği yöne doğru istikamet değiştiren
delikanlı, ağzına doldurduğu dumanı bi müddet tuttuktan sonra sokağın kirli havasına
karışması için salarmış tozlu havanın kucağına. Yaşıtları, rızkı için fabrikalarda veyahut istikbali için mekteplerde diz dirsek çürütürken pederin sağlığına ve kiraya bıraktığı iki üç parça
ata yadigarı tarlasına sırtını dayayan Tahsin gençliğin tadını iyicene çıkarıp bıkkınlık duyana
kadar o sokak benim şu kahve senin, ye iç gez dolaş, gel keyfim gel...
Avare avare gezinirken ağzından eksik etmediği ıslığını ve sigara dalını pek severmiş. Nitekim
yaşıtları kızların dikkatini cezbetmek için bu giyimdeki birinin ihtiyacı olan şeylerdi bunlar.
Beğendiği, gözüne kestirdiği bi hanım oldu mu İspanyol paça pantolonun cebine yerleştirdiği
ellerinden birini çıkarır marul gibi gür saçlarını savururmuş. Kısa bi ıslık çekip siyah kaşının
altındaki koyu kahverengi gözünün tekini hafiften kırpar beğendiğini karşıya belirttiğine
emin olduktan sonra köşe başındaki bakkala girip her zamankinden bi paket istermiş. Devamında talihli kızın, un şeker veyahut ciklet alma bahanesiyle bakkala gelmesini bekleyerek
oyalanırmış 3 içerde. Maksat ne dersen de. Yakından görmek, iki kelam etmek, cilveli konuları ortalığa söylemek... Durumun gidişatına ve kızcağızın tavrına göre bunlardan en uygununu seçecek güya. Oyalanmak maksadıyla, bakkal çırağına cevabını zinhar merak etmediği
sorular sorarak uzattıkça uzatırmış. Karnenin durumunu, babasının halini hatrını, berber
çırağıyla arasında geçen güreş düellosunun nihai sonucunu, her telden sorular sorup yanıtını dinleme zahmetinde bile bulunmaz, hafif ıslık çala çala bakkal duvarlarına göz gezdirir,
tozlu rafları kurcalar, eline aldığı fırıldağı inceler yerine geri koyarmış. Bi müddet sonra gelen
olmayınca ufaklığa eyvallah işareti eder çıkarmış bakkal dükkanından. Kahvehanenin yolunu tutmaya karar verdikten sonra yol boyu “ onu reddetmenin sadece ahmak kadınların işi
olacağını” düşünüp keyfini bozmamaya çalışırmış.
Kahvehaneye giden Sümbül sokağının ortasında bulunan iki bankın arasına dikilmiş, duvarına ağaç dallarının gölgesi düşen tek göz oda postalhaneyi her gördüğünde olduğu yerde kalır gözlerini dikermiş maviliği bozulmuş duvarları ile ayakta duran PTT’ye. Kimi zaman kuyrukta sıra bekleyen, uzaktaki yakınına veyahut devlet dairesine telgraf çekmek, mektup göndermek için sabırsızlanan insanlar görse de bugün kimsecikler yokmuş. Bi müddet uzaklara
daldığı vakit cebindeki mektubu çıkarır iki adım attıktan sonra olduğu yerde uykudan uyanır
gibi kendine gelince geri koyarmış sağ cebine. Adımlarını bir şeylerden kaçarcasına hızlandırıp saniylere içinde kapısında bitermiş çay kaşığı seslerinin tık tık tık kesilmeyen sesiyle
şenlenen kahvenin.
İsmet’in Kahvehanesi’ne girer girmez yaramaz oğlan çocuğun selamından nasiplendirirmiş
ahaliyi. Yaşlı Galip Amca’ya münasebetsiz şakasını yapmayı da ihmal etmeden mahalle delikanlılarının daha doğrusu takıldığı üç beş kendi gibi serseri arkadaşlarının masasına bi tabure
çekermiş.
Tahir, acısının dinmesiyle yarım kalan uykusuna devam ediyor olmalı. Sesi soluğu çıkmadığına göre sızısının kalanını uykusunda 4 çekmeye karar vermiş anlaşılan. Ben de yorgun bedenimi dinlendirmeye devam edeyim. Tahir meselesi burada dursun şimdilik. Unutmaz isem
devam ederim anlatmaya. Zaten burada yapacak başka ne var ki? Ya anlatırsın ya da dinlersin.
Gözlerimin istirahatine devam edeyim de Kazım’ın sohbetindeyken gözüm uykuya meyletmesin.