Burçlara inanır mısınız, inanmaz mısınız bilmem; fakat kendim için şunu söyleyebilirim ki,
okumaktan en keyif aldığım yerlerden birisi aylık burç yorumlarıdır. Hayatımda duymadığım
övgüyü orada duyarım. Bir güzel de pohpohlanır, üzerine bu ay yaşayabileceğim güzelliklerin
haberini alırım. E, daha ne olsun?
Biz de Zor Dergi ekibi olarak konuştuk ve düşündük ki, sevgili okurlarımızın ne eksiği var?
Tabii farkımızı ortaya koyduk ve sizler için biraz daha şen şakrak olmasını istedik. Kendi gençlik
ateşimizden kıvılcım ekleyelim de capcanlı, apaydınlık olsun dedik. Edebiyat dergisi olmanın
borcunu da her burca özel kitap önerisiyle ödemeye çalıştık. Umuyoruz ki, biraz da olsa
yüzünüzü güldürebilir ve verdiğimiz kitap önerileriyle kitaplığınıza birer katkıda bulunabiliriz.
Ben Efe Eski, bu özel köşe yazısı için layık görülmenin şevkiyle, siz sevgili okurlarımıza bu ay
burçları neler bekliyor, bahsediyor olacağım.
Fakat ilk önce, biraz bu burçlar neyin nesi, nasıl oldu da burç yorumları ortaya çıktı, bunu
konuşalım istiyorum.
Bu burç yorum işi yine İngilizlerin başının altından çıkmış. Canım İngilizler, hem güneşi
batmazken hem de güneş burçlarından bahsetmek istemişler. E, peki nasıl olmuş bu? Tabii ki de
güzel prensesimiz Margaret doğduğunda, astrolog Cheiro, namıdiğer William John Warner’dan
bir köşe yazısı istemişler. Cheiro reddedince bu teklifi, asistanı Naylor durur mu, hemen atlamış
bu işe ve prensesimizin doğuşu üzerine bir köşe yazısı yazmış. Birkaç hafta sonra Naylor, İngiliz
Hava Kuvvetleri’nin başına kötü bir şey geleceğini hissetmiş ve 8 ile 15 Ekim arasında bir sorun
yaşanacağını tahmin etmiş. Tam da tahmin ettiği gibi, 15 Ekim’de büyük bir hava aracı
Fransa’ya düşmüş; bunun sonucunda 48 kişi hayatını kaybetmiş.
Naylor’ın bu doğru tahmini üzerine, Sunday Express’in editörü ondan herkes için tahminlerde
bulunduğu bir köşe yazısı istemiş. Naylor ise bu köşe yazısını yazarken doğum günlerini ve
güneş burçlarını esas almış. Bu burç yorumu ilk defa yapıldığından oldukça tutulmuş ve diğer
gazeteler tarafından da olduğu gibi kopyalanmış. O günden bugüne gazeteler ve dergilerde yerini
almış burç yorumları.
Bugün ben de bu alışılmış tarzı biraz eğip büküp daha eğlenceli hâle getireceğim. Yine sizi
bekleyen kötü ve belki de tehlikeli durumlardan ve gününüze bir güneş gibi doğacak iyi
olasılıklardan bahsedeceğim; fakat çok daha eğlenceli bir yorumla olacak bu.
Daha fazla uzatmaya gerek yok diyor ve anlatmaya başlıyorum. Biliyor musunuz, bilmiyorum
ama her mevsimin burçları var: İlkbaharın burçları Koç, Boğa ve İkizler; yazın burçları Yengeç,
Aslan, Başak; sonbaharın burçları Terazi, Akrep ve Yay iken, kışın burçları da Oğlak, Kova ve
Balık’tır.
Anlaşıldığı üzere, ödevime iyi çalıştım sevgili okurlar. Daha fazla uzatmadan ilk burcumuz olan
Koç burcuyla başlayalım derim.

İLKBAHAR: KOÇ, BOĞA, İKİZLER
KOÇ (20 Mart - 18 Nisan)
Manikürünüzü, pedikürünüzü acil yaptırın Koçlar. Görüyorum ki Tarantino sizlerin peşinde.
Malumunuz, bolca ayak çeken yönetmenimiz, sizlerin ayaklarınızı nasırlı bir şekilde çekmek
istemez. Hiç estetik bir görüntü değil.
E tabii, filmin konusu da normalde çektiklerinden bir hayli farklı. Biraz klişe fakat kendi tarzını
koyup ortaya hiç görülmemiş bir şey çıkaracağına eminim. Filmin konusu, hepimizin izlemeye
ve okumaya oldukça alışık olduğu uzaylı istilası.
Bu uzaylılar hangi galaksidendir, nerenin gezegenindendir bilmem ama hafızamızın peşinde
oldukları aşikâr. Unutmamızı istiyorlar Koçlar. Unutmak… Kimisi için birer lütufken sizler için
korkunç olduğunu biliyorum. Sizler, kendi fikirlerine ölesiye bağlı ve hayatta nerede durmasını
çok iyi bilen kişilersiniz.
Unutursanız bunların hepsi de gitmiş olacağından bir çare bulmanız lazım. Benim elimden
sizlere, buna biraz da olsa benzeyen bir konuya sahip bir kitabı önermek geliyor.
Kitabımız, Yoko Ogawa’dan Hafıza Polisi. Bu kitapta da aynen uzaylıların yaptığı gibi, kitabın
geçtiği adada yaşayan insanların hafızaları yavaş yavaş siliniyor, hayatlarında ne varsa tek tek
unutmaya başlıyorlar. Unutmakla da kalmıyorlar, unuttukları şeyler de ortadan birer birer
kayboluyor.
Okuyun ki istila esnasında kafanıza alüminyum folyo sarmak dışında başka ne yapabilirsiniz,
onu öğrenin istiyorum. Kendinize çok iyi bakın Koçlar. Ayaklarınıza ve hafızanıza iyi sahip
çıkın.
BOĞA (19 Nisan - 20 Mayıs)
Duydum ki libidonuz düşüşlerdeymiş. Nereye kadar böyle canım, kuru kuru olur mu hiç? Buna
bir el atmak lazım. Malum, aşk rüzgârlarında savrulacağınız zamanlardayız. Aşkınızı doruklarda
yaşamanız için yapmamız gereken birtakım şeyler var.
İlk öncelikle alıyoruz efendim, David Herbert Lawrence’dan Lady Chatterley’nin
Aşığını elimize, bir güzel okuyoruz. Hanımefendinin kendisinden öğrenecek çok şeyimiz var
sonuçta. Hem kocamız hem evin hizmetlisiyle aşna fişne yapmak herkesin harcı değil bir kere.
E, zaten romantiğiz. Kibarız. Etrafımıza neşe saçıyoruz. Daha ne olsun? Bu güzelim havalarda
aşkımızı doruklarda yaşamamamızın önünde hiçbir engel kalmamış oluyor bu kitabı
okumamızla.
Size ve partnerinize çokça eğlenceler diliyorum canım. Partnerleriniz mi demeliyim yoksa?

İKİZLER (21 Mayıs - 20 Haziran)
İkizler, dikkat! Çok büyük tehlikedesiniz, haberiniz yok. Kendinize bir çeki düzen verin,
etrafınızı kolaçan edin. Kiminle konuştuğunuza dikkat edin. Aman ha, öldürülmeyesiniz!
Malum, aile yılı. Evlenen evlenene… E, ne yapacaksınız? Tabii ki önerdiğim kitabı bir güzel
okuyacak ve önleminizi alacaksınız. Sonuçta bizi koruyan yok. Kendimizi korumamız, önlem
almamız lazım.
Maggie O’Farrell’dan Evlilik Portresi de tam buna uygun. Floransa’da 1550’li yıllar… Grandük
Cosimo de’ Medici’nin üçüncü kızı Lucrezia, ablasının beklenmedik ölümü üzerine onun yerine
Ferrara Dükü Alfonso’yla evlenmek durumunda kalıyor. Daha 15 yaşında, hayatta ne yapmak
istediğini bile tam bilmeyen Lucrezia, kendisini muammalarla dolu bir sarayda buluyor.
E, bu kızımızın da çizime yeteneği var. Her boş vaktinde önüne ne geliyorsa çiziyor. Şansına da
kocası üçkâğıtçının teki çıkmasın mı? Kızcağızın ne çizdiğine bile karışır oluyor. Lucrezia’nın da
kafası bir hayli karışıyor. Evlendiği adam kim, bu adam kim? Saraydaki muammaların en
büyüğünün kocasının ta kendisi olduğunu fark ediyor.
Okurken sadece kızcağızımız Lucrezia’nın değil, bizim de kafamız bir güzel karışıyor.
Okuyalım, karar verelim: Bu adam hangi adam? En başında bize güzel gözüküp türlü sözler
veren mi, yoksa gözü dönmüş bir canavar mı? Siz Lucrezia’nın yerinde olsanız ne yapardınız?
YAZ: YENGEÇ, ASLAN, BAŞAK
YENGEÇ (21 Haziran - 22 Temmuz)
Sizlere hem iyi hem de kötü haberlerim var Yengeçler. İlk önce iyi haberi vermekle başlamak
istiyorum. Müjdemi isterim, hayatınızın aşkı sizi bekliyor. Adeta cennetten düşmüş bir melek,
Biscolata reklamından fırlamış kaslı mı kaslı bir model…
Fakat bu aşkın tadı damağınızda kalabilir. Neden mi? 200 sene öncesine gitmek zorunda
olduğunuz için olabilir.
Hetero erkekler üzülmesin. Onları bekleyen pek bir şey yok bu önümüzdeki aylarda. Malum,
patriyarkanın etinden sütünden bir güzel yararlanıyorsunuz. Bırakın da biz geyler ve hetero
kadınlar olarak hayatımızın aşkı için nasıl fedakârlıklar yapalım diye düşünüp tutkulu bir
ilişkinin içinde bulalım kendimizi.
E, 200 sene öncesine gitmek kolay değil. Koskoca iki asır. 21. yüzyılın da güzellikleri var şimdi.
İnternet var, ChatGPT var, filmler ve diziler var. Toplumsal cinsiyet rollerinin saçmalığı biraz
olsun anlaşılmış durumda. Teknoloji ve sağlık alanında büyük gelişmeler var. En önemlisi,
deodorant diye bir şey var. Tabii bu çağda hâlâ bu güzel icattan haberdar olmayan kişiler de var
ama olsun.

Kısacası, zor bir karar. Dolayısıyla 200 sene öncesine gidip de aşkını bulmak ve kendi zamanına
geri dönmek arasında kalmak nasıl bir şeymiş anlayabilmek için Diana
Gabaldon’dan Outlander serisini okumakta fayda var.
Kolay bir karar değil ki size 13 kitaplık bir seri öneriyorum. Diyorsanız, "Benim okumam
yazmam yok," o zaman Netflix’ten dizisini de izleyebilirsiniz.
Kendinize çokça dikkat edin Yengeçler. Aman ha, gereksiz insanlara gereksiz fedakârlıklar
yapmayın. Seviliyorsunuz.
ASLAN (23 Temmuz - 22 Ağustos)
Aslanım diye kendime torpil geçecek değilim. İşte öyle de esas bir insanım. Ben öyle
haksızlıklara gelemem. Haklının yanındayımdır hep. Sadığımdır, azimliyimdir, arkadaş
canlısıyımdır… Oho! Daha neler neler… Hem sorumluluk sahibiyim hem de yardımseverim.
Benden cömerti yoktur. O kadar komiğimdir ki mizahımla etrafıma insanları toplarım. Daha
sayamayacağım kadar da süper özelliklerim var benim.
"Parlamak için doğmuşum ben," diyeceğimi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Aşk olsun! Ben
burada klasikleşmiş burç köşelerinden farklı bir köşe yazmak için bulunuyorken burçları bir tip
hâline getirip yorum yazacak değilim.
Bakın, yine övdüm kendimi. Elimde değil. Az da olsa var bende de alışılagelmiş Aslan
özelliklerinden. Neyse, bu kadar dırdıra gerek yok. Gelelim şimdi Aslanları bu ay bekleyen
şeylere.
Sizleri, biraz yolunuzu kaybetmiş ama sonunda hayatınıza giren insanlarla beraber yolunuzu
bulmuş ya da bulmakta olduğunuzu görüyorum. Çok normal. Bazen insan yolunu
kaybedebiliyor. Asıl zor olan, yolu geri bulmak.
Sizleri tebrik ediyor ve bu zamanları güzel hatırlamanız için Charlie Mackesy’den Çocuk,
Köstebek, Tilki ve Atı okumanızı öneriyorum. Bu kitapta da yolunu kaybeden bir çocuğu
okuyoruz. Yolculuğu esnasında karşısına çıkan bir köstebek, tilki ve at eşliğinde yolunu bulma
macerasını yaşıyor.
İnsanın ruhunu dinlendiren ve yumuş yumuş eden bu öyküyü sadece Aslanlar değil, her burçtan
kişi okumalı bence diyor ve Aslanlar dâhil yolunu zamanında kaybedip geri bulmuş herkese
selam olsun diyorum.
BAŞAK (23 Ağustos - 22 Eylül)
Biraz kendinize mi gelseniz acaba? Ne bu utangaçlık kardeşim? Azıcık çıkık olun. Bi’
çılgınlaşın. Biliyorum, öğrenmeyi seviyorsunuz. Öğreneceğim diye sağ kolunuzdan bile
vazgeçersiniz belki ama abartmayın be o kadar.

Öğrenip de ne yapacaksınız, Elin Musakka mı olacaksınız? Öğrenenleri görüyoruz. İşini
hakkıyla yapanı, okuyanı ve sorgulayanı görüyoruz efendim. Hapishane koğuşlarında haksız yere
ömrünüzün geri kalanını geçirmek istiyorsanız buyrun işinizi hakkıyla yapın. Sonuçta sizi tutan
yok.
Birilerinin sizi kayırıp torpille bir yerlere sokmasını, alın teriyle kazanılmış bir işe tercih etmek
varken hangi enayi gider de okur, çalışır söyleyin bana? Böyle hiç düşünmeden, sorgulamadan…
Kulağa ne güzel geliyor değil mi?
Durmadan bir şey varmış gibi okuyup araştırdığınızı bilmiyorum sanmayın Başaklar. Sizleri
kendinize getirmem gerektiğinden, son kez de olsa sizden bir kitap okumanızı isteyeceğim.
Okuyun ki yaptığınız şeyin pek de bir şeye yaramadığını görün.
Efendim, kitabımız Jack London’dan Martin Eden. Yazarımız yaratıcılığını konuşturmuş ve
kitaba ana karakterin adını koymuş. Vallahi ben daha iyi isim koyardım: “Akıllı Olcam Diye
Yırtınan Adam” çok uygun olurdu mesela.
Ana karakterimiz, Karl Marx’ın Komünist Manifestosu’nu okuyup da sınıf kinini işçi
arkadaşlarıyla paylaşacağına, buluyor güzelim zengin kızını; onlar gibi olacağım diye yırtınıp
duruyor. E be akıllı! Yapılacak iş mi bu?
Okuyun Başaklar, okuyun. Okuyun ki görün nasıl bir şeymiş bu saçmalık.
SONBAHAR: TERAZİ, AKREP, YAY
TERAZİ (23 Eylül - 22 Ekim)
Çabuk bırakıyorsunuz başkaları sizin hakkınızda ne düşünmüş diye! Aman bize ne canım, kim
ne düşünüyorsa! “Keşke” demeyi bırakıyoruz ilk önce.
“Keşke ona öyle demeseydim. Şimdi kaba sanacak beni.” Sansın.
“Keşke daha önce gelseydim. Geç kalınca tembel sanacaklar.” Sansınlar. Hem bir dahakine daha
erken gidersin, ne olacak?
İnsanlar sanar canım. Bırakın sansınlar. Kendi sanrılarında boğulsunlar, dursunlar.
Ay “boğulmak” demişken aklıma bir kitap geldi. O da Sarı Yüz. Efendim, bu kitapta da aynen bir
karakterimiz boğularak ölüyor. Hem de pankek yerken! Ölümlerden ölüm beğen. Ölümüm bir
pankek tarafından olsa çok üzülürdüm. Bu kadar masum ve tatlı bir şey nasıl olur da benim
canımı alır? Akla mantığa sığar gibi değil.
Neyse sevgili okurum… Bu kitapta bir hanım ablamız, arkadaşı Athena’yı bir güzel kıskanıyor.
Ama ne kıskanmak! İkisi de yazar. Birisi daha başarılı: Athena.
Ay sonra Athena pankek yerken boğularak ölmesin mi, hanım ablamız da Athena’nın çıkmamış
eserinin taslağını alıp “benim” diye çıkartmasın mı? Tabii üzerinde bayağı bir oynama yapıyor

ama çalıntı eser sonuçta. Utanmadan da yayınlıyor ve çok da beğeni topluyor. Daha önce ömrü
hayatı boyunca almadığı ilgiyi almaya başlıyor. Mailleri daha hızlı cevaplanıyor, yayınevindeki
ortakları onunla daha çok ilgileniyor. Daha neler neler…
Bunca kalabalığın arasında tabii ki de kötü yorumlar yapan ve kitabı beğenmeyenler olacak.
Hanım ablamız, nam-ı diğer June, deli oluyor bu yorumlara. Durmadan kontrol ediyor, hakkında
çıkan videoları izliyor, yapıyor da ediyor da okuyor da… Durmadan. Ayol, insan kafayı yer
böyle.
Siz de kafayı yemeden önce gidin, çabuk okuyun bu kitabı. Sonra gelin söyleyin bana June
ablamıza neler olduğunu.

AKREP (23 Ekim - 21 Kasım)
Siz de ne meraklı melehat çıktınız öyle anam! “Fazla merak zarar,” diye söylemediler mi hiç size
canım? Bırakın kim ne yapıyorsa yapsın, size ne? Bakın uyarmadı demeyin, başınıza bir şey gelir
sonra sorumlusu ben olurum.
Biraz sert çıkmış olabilirim ama ben de insanım canım. Kusuruma bakmayın lütfen ama gidin de
Jane Austen’dan Emma’yı bir güzelce okuyun, yalayın yutun.
Bu yazarlar niye böyle anlayamıyorum. İlla ana karakterin adını kitap adı yapıyorlar. Emma da
neymiş? Koy şöyle “Nuriye’dir, Ayşe’dir, Fatma’dır.” Asıl öyle çekersin ilgiyi. Elin İngilizi,
kibirli bir hanım hakkında kitap yazmış, adını da Nuriye koymuş. Vallahi ben gördüğüm gibi alır
okurdum.
Bu kitapta da, efendim, kolaylıkla anlaşıldığı üzere Emma diye bir kızcağımız var.
Küçüklüğünden beri onunla ilgilenen mürebbiyesi kocaya varınca evden taşınıp gidiyor. Emma
da sıkıntıdan patladığından kendine bir meşgale ararken buluyor bir köylü kızını, “Şehirli
yapacağım ben bunu,” diye de inat ediyor. “I can fix him” minvalinde triplere girip “I’ll fix her”
cümlesini hayatının yeni mottosu hâline getiriyor.
Bakalım “fix” edebilmiş mi? Akrepler, gidin de bir okuyun derim.

YAY (22 Kasım - 21 Aralık)
Sizin için hayatın bir anlam arayışı ve güvenli bir durak bulmak olmadığını, tam tersi, hayatın
sizler için bir yolculuk ve bu yolculukta başınıza gelen her şey olduğunu biliyorum. Dünyayı
görmeyi ve bilmeyi istiyorsunuz.
Fuji Yanardağı’nı görmek ve okyanusun derinlerine dalıp fersah fersah yüzmeyi kim istemez? İlk
önce Roma’yı ve şehrin büyük kısmını gezdikten sonra Sicilya’da müze gezmenin yorgunluğunu

atmak kulağa şahane geliyor. O sıcak güneşin altında kavrulduktan sonra kendinizi o serin
Akdeniz sularına bırakmak istemez miydiniz?
Louvre’da saatlerce dolaşıp eser inceledikten sonra Şanzelize’de güzel bir yemek ve yorgunluğu
atmak için yavaşça, hiç acele etmeden en lüks markalardan alışveriş yapmayı hangi Yay istemez
kardeşim?
Yazarken benim ağzımın suyu aktı. Sadece Yaylar değil, eminim birçok kişi saydığım bu şeyleri
yapmak ister. Üstüne dünyayı gezmek ve görmek üzere yolculuğa çıkar.
Yaylar, en büyük hayalim bir gün havalimanına hiç hazırlık yapmadan gidip o gün nereye bilet
varsa alıp gitmek. Düşünsenize, günün birinde kafanıza estiği gibi bavulunuz bile olmadan,
sadece telefon ve cüzdanınızla havalimanına gidiyor ve “Bugün en yakın saatte nereye bilet var
acaba?” diye soruyorsunuz ve üzerine “Business olsun lütfen,” diyorsunuz.
Uçakta şampanyanızı içerken şehre indiğinizde en lüksünden bir otele geçip yorgunluk atmak
muhteşem olurdu doğrusu. Fakat en büyük eksiğimiz para.
E, biz de ne diyoruz? Gezerek öğrenmek varsa, okuyarak da var. Sizlere önerim: Gidin Marlo
Morgan’dan Bir Çift Yüreki okuyun. Yazarın ta kendisi Avustralya’ya gidiyor ve Aborjinler, yani
yerliler ile birlikte tam dört ay süren bir çöl yolculuğuna çıkıyor. Bu efsanevi kitap ufkunuzu
öyle bir açacak ki, okuduğunuzda sanki Marlo değil de siz, Aborjinlerle bir yolculuğa çıkmış gibi
olacaksınız.
Bana söyleyin, nasıl bir yolculuktu? Tüm detayları öğrenmek istiyorum.
KIŞ: OĞLAK, KOVA, BALIK
OĞLAK (22 Aralık - 19 Ocak)
Artık diğer insanlar için yaşamayı bırakma ve içimize dönme zamanı, Oğlaklar. Biliyorum,
küçükken de oldukça olgun ve aklı başında insanlardınız ama sizce de içinizdeki o çocuğu
şımartmanın zamanı gelmedi mi?
Büyümek demek, gerçekten içimizdeki çocuktan vazgeçmek zorunda olmadığımızı öğrenmek
bence. O yüzden bazen boşverin ve küçük bir çocuk gibi kudurup şımarın. En fazla ne olabilir
ki?
Mesela ben küçükken çok sevdiğim minişleri hâlâ alıyorum kendime ve inanın, içimdeki çocuk
öyle bir mutlu oluyor ki! Çocuk kitapları okumak da tam olarak böyle bir şey. O evren, bu
dünyadan o kadar farklı ki bazen insan nefes alabilmek için böyle farklılıklara ihtiyaç duyuyor.
O yüzden hadi gelin, beraber bir yolculuğa çıkalım ve Ters Yüz Şatosu’na gidelim. Gerçekten
gidemesek bile Lorina’ya eşlik edelim. David Henry Wilson’ın yazmış olduğu ve Chris
Riddell’ın illüstrasyonlarını yaptığı bu kitap, size ve içinizdeki çocuğa çok iyi gelecek.

Konusu ise tam olarak şöyle:
"Okul için bir ödev yazması gereken küçük Lorina, siyah bir tavşanın yardımıyla, ormanın
içinden sihirli bir dünyaya gider. Oraya vardığında çok çalıştırılan, aç bırakılan ve yakındaki
şatodan çıkan zehirli dumanlara maruz kalan yeşil insan ırkıyla tanışır. Lorina, zavallı yeşil
insanlar adına şatoya girip yardım istemeye karar verir. Fakat şatoda içeridekilerle tanıştığında
onların, bütün yemekleri kendilerine saklayan ve dışarıdakileri köle olarak gören bencil kişiler
olduğunu anlar. Lorina’nın macerası, onu bürokrat sıçan, denetlemeci yılan, çiftçi armadillo ve
en sonunda da Başkan Domuz ile tanıştıracaktır."
Evet, belki de çok iç açıcı gelmiyor kulağa fakat çizimler ve Alice in Wonderland’ten
esinlenilmiş bu nahoş hikâyeyi okuması inanın çok keyifli olacak. Size söz: Bunu
beğenmezseniz sizlere önerebileceğim daha tonla çocuk kitabı var.
Şımarmayı ve içinizdeki çocuğu mutlu etmeyi unutmayın. Kendinize çok iyi bakın.

KOVA (20 Ocak - 18 Şubat)
Duydum ki yeni gelişmeler ve icatlar ilginizi çekiyormuş. Peki hiç düşündünüz mü gününüzün
bir kısmını sanal bir dünyada geçirebileceğinizi? Evet, bu mümkün. Bunun için Ernest
Cline’dan Başlat’a bir göz atmalısınız.
Bu kitapta yıl 2045. Çok da uzak bir tarih değil. Sanmıyorum ki dünya kitapta tasvir edildiği gibi
olacak. Zaten distopik veya bilim kurgu eserlerinin neredeyse her içeriğinde bahsedilen tarihlere
gelmiş bulunmaktayız.
E, hani arkadaşım uçan arabalar, her evde bir insansı robot? Daha Marslılar da istila etmedi
dünyayı. Hatta Mars’ta bir uzaylıya bile denk gelemedik. İnsansı robot yok demek biraz
haksızlık oldu. Var tabii ki de fakat şimdilik ultra zengin olmak gerekiyor. İnsansı robotunuzun
olması için yaklaşık 20 bin dolarınızın olması lazım. Yoksa ancak böyle kitaplarda, filmlerde
görürsünüz robotu.
Uçan arabalar için ise daha birkaç asır vardır diyorum. Fakat pek sanmıyorum ki hemen
yaygınlaşsın. Daha elektrikli arabaların yaygınlaşıp benzinli aracın trafikten kalkmasını
bekleyeceğiz. Biz fakirlerin de buna ulaşım sağlaması için aradan yıllar yılı geçmesi lazım ki
artık 2025’te iPhone 7 kullanmak gibi bir şey olsun elektrikli araba kullanmak.
Şimdi böyle söyledim diye de aranızda hâlâ iPhone 7 kullanan varsa üzülmesin. Siz de uçan
toplu taşımalara binersiniz canım, ne olacak.
Her neyse… Dediğim gibi, Başlat’ta insanlar günümüzdeki VR gözlüklerin çok daha
gelişmişleriyle kendilerine apayrı bir dünya ve çok daha farklı bir kişilik yaratıyorlar. Bu
dünyalarında ise gerçek dünyanın acılarından bir süreliğine sıyrılıyorlar.

Tabii bir oyun da var bu dünyada. Kazanan için ise çok büyük bir ödül var. Gidin okuyun,
söyleyin bana sonunda ne olduğunu. Ödül neymiş, kim kazanmış, merak ediyorum sizden
duymayı.

BALIK (19 Şubat - 19 Mart)
Daha çok küçükken dinlediğim “Kırmızı Balık” şarkısıyla Balıkçı Hasan’a düşman, Kırmızı
Balık’a ise yandaş olmuştum. Şimdi hiç şaşırmıyorum vejetaryen oluşuma. O yüzden korkmayın,
Aslan olduğuma yemem sizi.
Birazcık yorulacaksınız bu ay. Balıkçı Hasan peşinizde! Üzgünüm, yüzebildiğiniz kadar yüzün.
Uzaklaşın buralardan çabucak. Uzaklaşmışken yorgunluğunuzu atacak bir yer bulun ve
bulunduğunuz yerde Alan Barillaro’dan Suyun Bizi Götürdüğü Yere bakın derim.
Soluklanırken okumakta zorlanmayacağınız, yüzgeçlerinizi zorlamayacak kalınlıkta bir kitap.
Tıpkı sizin evinizden bir süreliğine uzaklaşmanız gerektiği gibi, Ava da evinden uzaklaşmak
durumunda kalıyor.
“Yolların nehirlere dönüştüğü zamanlar vardır. Seni evinden çok uzaklara götüren nehirlere…”
diyor açıklama kısmında. Ne kadar doğru bir söz, sizce de öyle değil mi?
Kitabın ne arka kapağını okuyun ne de konusunun detaylarını öğrenmek için gidip de bakın
derim. Böylece Ava’nın neden evden uzaklaştığını okumak ve gittiği yerde yaşadıklarına eşlik
etmek daha da keyifli olur.
Balıkçı Hasan’a ve dost görünüp düşman olanlara dikkat edin Balıklar. Ava’ya benden selam söyleyin.